29 Ağustos 2010 Pazar

İstanbul...


Bu resim çok özel.
Gözümün önünde çizerkenki hali hiç hatırımdan gitmeyecek.


Ressam arkadaşım Çağla'nın evinden dönüyorduk.

O akşam Dudullu'daki ofisten eve kadar direksiyon sallayıp Elif'i aldıktan sonra,
karşıya tekrar arabayla geçmeyi gözüm hiç yemedi.
İftara yetişeceğiz diye millet birbirini yiyecek,
öyle kalabalık yollar.

Niyetim vapura binerek karşıya geçmekti.
Birden değiştirdim rotayı.
Bizimki metroyu çok seviyor, metrobusu ise hiç bilmiyor.
Tutarsın elinden binersin metrobusa.

Sonra da bir taksi, öyle gittik Çağla'ya.

Epi topu 35 dakika sürdü evden, Çağla'ya gitmek.

Süper.


Sevgili Çağla ile Elif'in resimleri üzerinde konuştuktan sonra
taksi-metrobus-taksi ile döndük geri.


Metrobusta gece ışıkları altında bizimki resim defterini istedi.
"Ne yapacaksın, camdan dışarısını seyretsene," dedim.
"Camdan dışarısını çizeceğim," dedi.

Ve bir camdan dışarı bakıp, bir kağıda eğilip çizmesi vardı ki,
gerçekten unutulmayacak bir görüntü.


Baktı. Çizdi. Yine baktı, yine çizdi.
Gece ışıkları altında metrobus pencesinden göünen ve hızla akıp giden
Istanbul'u çizdi...


Şu aralar sürekli Istanbul'u okuyorum çeşit çeşit kitapta.
Edmondo di Amicis'in Çocuk Kalbi unutulmaz çcoukluk arkadaşımdır.
Yazarın 1870 yıllarında yazdığı Istanbul seyahatnamesi meğer çok ünlüymüş
ama hiç Türkçe'ye çevrilmemiş. Tam da onu okumaktaydım o ara.
Elif'i Boğaz Köprüsü'nü görüp de resmine çizdiği anı görünce,
işte Istanbul ancak böyle çizilir diye düşündüm...


Zincirlikuyu'ya gelince ayağa kalktığımızda, genç bir üniversiteli Elif'in elindeki deftere
bakarak "inanamıyorum, inanamıyorum" diyordu.

Detay detay bakın, hepsinde İstanbul'un gece yüzünü göreceksiniz,
renkli ve ışıltılı...
İşte Elif'in Istanbul'u...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder